BELKİ YALNIZDIN AMA UNUTULMAYACAKSIN!

 


BELKİ YALNIZDIN AMA UNUTULMAYACAKSIN!

Hey gidi çizgi Metin… Baştan söyleyeyim, siyasi görüşü ile ilgilenmiyorum. Çünkü siyaseti sevmiyorum. Metin Kurt’u tuttuğu takım, giydiği forma veya siyasi tarafı için değil, insanlığı, muhteşem azmi için sevmelisiniz. Yeni nesil araştırmadan okumadan tanıyamaz koca yürekliyi. Şimdi sorsan Sneijder der Hagi der belki Prekazi, Uğur Tütüneker vs… Metin Oktay futbolu bıraktıktan sonra taraftarın ‘’yeni Metin’i’’ olmuştu. Ne büyük lütuf.

Kimine göre aykırı kişiliğe sahipti ama bana göre candan, içten, dürüst. Neden çizgi Metin? Mayıs 2003 senesinde verdiği röportajda şöyle tarif etmişti lakabını; ‘’ "Halka en yakın yer neresi? çizgi. Ben de çizgide beklerdim. Antrenör ve idarecilerin olduğu tarafta oynamayı sevmiyordum. Kapalının önünde oynamamak için bir devre sağ açık, bir devre de sol açık oynardım."

Metin Kurt ailesinin zor durumu nedeniyle, lise zamanlarında İstanbul’un amatör kulüplerinde futbola başlar. Başladığı zamanlarda, ağabeyi tanınmış bir futbolcu olarak görev yapmaktaydı. Yaklaşık üç yıl önce göçtü dünyadan. Bu vesile ile İsmail Kurt’u da analım. Profesyonel olarak forma giydiği ilk kulüp büyük Altay olmuştur. Ayağının tozuyla kupa finali heyecanları yaşamıştır burada. Ağabey İsmail kendisi için PTT ile anlaşma yapar, Metin’den habersiz. İstemeyerek olsa da İzmir’den ayrılır. Bu onu olumsuz etkilemez çünkü çizgide parlayan yıldız hemen fark edilir. Önce bonservisi alınmaz, kiralık olarak herkesin hafızasında kalacağı Galatasaray’a transfer olur. O yeteneğin Ankara’ya geri dönmeyeceğine inananlar haklı çıkar. İngiliz teknik adam Brian Birch önderliğinde, üç sene üst üste şampiyonluk yaşarlar. Avrupa kupalarında yedi maça çıkıp gol sevinci yaşamamış, A Milli forma ile 28 maça çıkıp 5 kez gol sevinci yaşatmıştır. Metin kimseye benzemezdi. Bu yüzden yalnız kaldı inandığı konular hakkında mücadele ederken. Galatasaray sonrası Kayserispor forması giyen Metin futbol dışı mevzular yüzünden sahalardan uzaklaşmıştır… Bir dönem Eyüpspor ve Yedikule gibi kulüplerde teknik adam olarak da görev yapmıştır. Milliyet gazetesi bünyesine bağlı ‘’Sportmence’’ isimli bir dergi çıkarıp, birkaç yayında da spor yazarlığı görevini üstlenmiştir.

‘’Tabanı oyun olmayan spor, emeği yutan bir batakhanedir.’’ Futbolu sporun dışına itenlere karşı bir sitemdir bu. Masa başı oyunlar, tribünlere işlenen nifak tohumları, halk değil zengin sporuna dönüştürülmesi vs… ‘’Mücadele toplumsal ama fatura bireyseldir.’’ demişti gönlümüzün efsanesi. 21 Nisan 1976 yılında, Galatasaray forması ile Ankaragücü’nü Türkiye kupası yarı finalinde elerler fakat primleri alamazlar. Bu haksızlığı Metin Kurt sineye çeker mi? Grev başlatır! Türk futbolunda bir ilktir bu hareket. Gökmen ve Yasin Özdenak kardeşlerin de verdiği destek ile antrenmanlara çıkmazlar! Futboldan uzaklaştırıldıktan sonra, SPOR EMEK-SEN’i (Devrimci spor emekçileri sendikası) kurdu. Hakkını aramak isteyenlere öncülük etmek için. Cesareti olmayanlara destek olmak için…

1948 yılında hayata merhaba diyen, taraflı tarafsız örnek alınması gereken bu güzel karakteri, kalp yetmezliği sebebiyle 24 Ağustos 2012 yılında kaybettik. O kadar çok yordular ki koca yüreği… Gayesi netti, sporda sadece ter dökenler kazansın istiyordu. Hiçbir şut, emekçi kalesine gol olmasın diyordu. Şimdi futbolda dönen paraları görünce, kim hak vermez ki çizgi Metin’e? Sahayı geçtim, maddi durumu iyi olmayanlar, ekran başında bile izleyemiyor artık maçları. Keşke yalnız olmasaydın Metin abi! Senin düşüncendekiler çok olsaydı, bugün farklı bir iklimde ve zevkte bu sporu konuşabilirdik…

Sporcu ağır işçi değildir, mal gözüyle bakamaz, mal misali satamazsınız. Spor ticaret değil oyundur diye karşı çıktı hep. ‘’Futbol borsada değil arsada güzel’’ sözünü, günümüzdeki gelişmeler çokça hatırlatır, meslektaşları ve biz sporseverler için. Şimdi sporcu nezdinde şartlar daha iyi. Önceki senelerde oyuncu sakatlanınca bir kenarı atılır, kaderine bırakılırdı. Güvenceleri yoktu. Yıllarca bu haksızlıkların mücadelesi verdi işte. Bazen canavarlar kazanır derler. Ne yazık ki günümüzde onlar kazanmış görünüyor. Metin abimize ‘’çok okursan futbol sahalarında kalamazsın’’ demişler. Dedik ya biraz aykırılığı var diye. Daha çok okumuş ve futbol sahalarında bir gladyatör olarak devam etmesinin çok zor olduğunu söylemiş kendi kendisine. Hayatının anlatıldığı kitaba da bu yüzden ‘’Gladyatör’’ ismi verilmiş.

Metin Kurt ne zaman bir röportaj verse, her seferinde İzmir’de yaşadığı anısını anlatmış. Milli forma ile Polonya’yı 1-0 yendiğimiz maç sonrası, çok sevdiği halk büyük coşku yaşar. Takım otobüsünde iken, aralarından bir çocuk kendisine doğru fırlar ve ayakkabı bağını ister. Metin abi görür ki çocuk yalın ayak gelmiş yanına. Güzel insan bu manzara karşısında kendini sorgular; ‘’biz bu işi kimin için yapıyoruz?’’ Anlayana çok şey ifade eder bu durum. “Ülkemizde spor hiçbir zaman halkın yararına kullanılmamıştır. Çarpık bir seyir endüstrisinin üstüne monte edilmiş bir yutturmacadır.” Sözlerini boşa etmemiş…

Mikrofonu eline alıp meydanlarda sürekli sevenlerine seslendin. Bize güzel bir miras bıraktın. Bu sporun doğasının nasıl olması ve olmaması gerektiğini sayende biliyoruz. Sahada izlemeye yetişemedik ama fikirlerinin kalitesinden, futbolunun da o kadar olduğunu tahmin edebiliyorum. Bu saatten sonra istediğin gibi bir ortam olacağını sanmıyoruz abi. Çünkü senin gösterdiğin yolda azınlık olarak kaldık. Kesmeşeker grubunun şarkısındaki misal, ‘’ceza sahasında yalnızız’’ tıpkı senin gibi. Yapamadık ama yapmaya çalıştığını unutmayıp unutturmayacağız. Bence yanlış zamanda mücadele ettin. Günümüz teknoloji çağında verseydin bu mücadeleyi, sosyal medya ile beraber sesini çok daha rahat duyurur asla yalnız kalmazdın. Aslında seni efsane yapan da o ya! Yalnız da olsa kararlılıkta verdiğin mücadele. Sen rahat uyu. Biz senden razıyız…

Hiç yorum yok